- Neden sıkılıyorsun?
- Çünkü çok sıkıcı!
gibi bir diyalog bunun cevabını hiç bir zaman vermeyecektir. Öyle ki bu soru kısır bir döngüye girecektir:
- Neden sıkılıyorsun?
- Çünkü çok sıkıcı!
- Neden sıkıcı?
- Çünkü boş şeyler!
- Neye göre boş şeyler?
- Bence boş şeyler, beni sıkıyo!
- Neden sıkılıyorsun?
- Çünkü çok sıkıcı..
.....
gördüğümüz gibi bu şekilde bir diyalog oldukça ilginç bir kısır döngüye uğramaktadır.
Sıkılan kişimizin burada sıkıldığı bir gerçek. Önemli olan gerçeklik tartışması, Felsefe ve Edebiyat'ın gerçekten de sıkıcı olup olmadığı konusudur.
İnsanların kolay olana gitmek gibi bir eğilimleri vardır. Düşünün ki iki yol var, biri normal olan yol, diğeri ise kestirme olan.. İnsanlar her zaman kestirme olanı tercih ederler. Bu her zaman böyledir. Bunun üzerinde fazla durmayalım, kendiniz örnekleri genişletebilirsiniz.
Felsefe ve edebiyat insanı kestirme olandan uzaklaştırır, yani insanın eğilimi dışına çıkmaya çalışır. Felsefi sözler, şeyleri direk olarak değil de dolaylı yoldan anlatmayı amaçlar. Edebiyat da böyledir. Öyle ki Felsefe ve edebiyat birbirini tamamlayan iki bütündür.
"Ayağını yorganına göre uzat" sözünü eğer sıkılan bir insana sorarsanız, basite eğilimli zihni bunu olduğu gibi alacaktır. Gerçek mana dediğimiz bu olay, bu edebi cümlenin felsefesini bu insana asla nakledemeyecektir. Halbuki ayrıntılı düşünmeye odaklanmış zihin bunun altında manalar arayacak ve neticede ortaya koyacaktır.
Sonuç olarak şunu söylememiz kaçınılmazdır: İnsanlar hayatlarını yaşamak için kestirmelerden değil, detaylardan ilerlemelidirler.
Şu benzetmeyi aklıma gelmişken yapmalıyım ki oldukça yerindedir:
Hayat bir ilüzyondur, eğer biz bu ilüzyonun hilesini bulamazsak, sihir sanar, aldanırız. Ve hileler sorgulanarak bulunurlar. Sorgulamalarsa felsefedir. Felsefeyi anlatansa edebiyat...
Anlayana...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder